Ebced İlmi

NURULLAH, NUREDDİN, NURİ, NURCAN, NURİYE, NURGÜL, NURŞEN VE NUR İSİMLERİ

Nurullah veyahut Nurettin gibi NUR ile alakadar olan isimlerin sahipleri daima bela ve musibetlere maruz kalırlar. Hayatları her zaman kederli ve çilekar(sıkıntılı) olur. Çünkü NUR Hazret-i Mevlâ’nın zâtına ait olan <99> Esma-i ilahiyedendir.


NUR ism-i şerifini taşıyanlardan iki zatın hayatlarını kısaca özetleyerek konuyu biraz daha açalım ;


ŞEHZADE NUREDDİN EFENDİ


Osmanlı hânedanında ikiz doğuma nadir rastlanır. Bunlardan sonuncusu Sultan II. Abdülhamid’in ikiz şehzâdeleri Ahmed Nureddin ve Mehmed Bedreddin Efendilerdir. Padişahın ileri yaşında, güzelliğiyle meşhur Abhaz prensesi Behice İkbal’den 1901 senesinde dünyaya gelmişti. Padişah, oğullarına, genç yaşta vefat eden biraderlerinin isimlerini koymuştu.


Aman nazar değmesin

Sultan 2.Abdülhamid Han’ın kızı Ayşe Sultan anlatıyor: “Osmanlı hânedanı geleneğine göre taht daima büyüğe geçtiğinden bu ikizlerden de birinin ötekine tekaddüm etmesi [önde gelmesi] icab ediyordu. Tesadüfle günün birinde sıra bunlara geldiği takdirde, tahta aynı zamanda iki kişinin birden çıkması gibi tarihimizde ve an’anemizde mevcut olmayan bir durum hâsıl olacaktı. İşte bundan dolayı bu ikizlerden birinin büyük sayılması gerekti. Babam, ‘Bence, dünyada en önce nefes alan büyük itibar edilmelidir. Bunun için Nureddin Efendi büyük, Bedreddin Efendi küçük sayılsın!’ emrini verdi. Bu iki kardeş, pek çok ikizler gibi birbirine benzediklerinden tefrikleri [ayırmak] için birine kırmızı, ötekine mavi kordela bağlamışlardı.


Bedreddin Efendi’nin yaşına göre fevkalâde akıllı olması babamı düşündürürdü. Bir gün babamın yanında o kadar güzel ve yanlışsız söylemiş ki, babam hayretler içinde kalarak, ‘Sus oğlum, söyleme, senin zekân beni korkutuyor’ demekten kendini alamamış. Hakikaten babamın korktuğu başına geldi. Bedreddin Efendi menenjite yakalandı ve bütün tedavilere rağmen kurtarılamadı.”


CennetmekanSultan Hamid’in zekâsı sebebiyle nazar değeceğinden korktuğu Bedreddin Efendi, vefat ettiğinde 2,5 yaşındaydı. Kabri Yahya Efendi Türbesi içindedir. Bu hâdise, Behice İkbal’in sinirlerini çok bozdu. Talihsiz kadın bütün hayatını, biricik oğluNureddin Efendi’ye hasretti.


Ya geride kalanlar

Nureddin Efendi, 8 yaşında iken babası tahttan indirildi. Yıldız Sarayı’nı asker bastı. Padişah, Selânik’e sürülmek üzere arabayla istasyona götürülürken, üç bekâr kızı ve oğullarından da Abdürrahim ve bid Efendilerle anneleri yetişebildi.


Mâbeyn dairesini askerler bastığı ve harem kapıları da kilitli olduğundan, padişah ailesinin bir kısmı haremde kaldı. Bu arada biçâre Nureddin Efendi kargaşa esnasında fesini kaybetti. O zaman pek ayıplandığı için, ince çocuk aklınca babasının huzuruna başı açık çıkamayacağını düşündü. Fesini ararken öte tarafa geçemediğinden gitmek istediği halde geride kaldı.


Selânik yolcuları, meçhul bir âkıbete doğru yol alırken, geride kalanları başka türlü sıkıntılar bekliyordu. Yıldız Sarayı yağma edilmiş; burada yaşayanlar sokağa atılmış; şehzâde ve sultanlar sağa sola dağılmıştı.


Nureddin Efendi, diğer kardeşlerinden çok daha mağdur oldu. Zira kendisine ve annesine ne maaş ve ne de daire tahsis edilmişti. Hâlbuki şehzâde ve sultanların padişahın hususi mal varlığından maaşları ve meskenleri vardı. Ancak İttihatçılar başa gelince, Sultan Abdülhamid’in bütün servetine el koydular. Ailesini de sefâlete mahkûm ettiler.


7 yaşında askerî tahsile başlayan Nureddin Efendi, 1916’da Şehzâde Ömer Faruk, Osman Fuad, Abdülhalim, Abdürrahim ve Şerefeddin Efendilerin de okuduğu Almanya’ya tahsile gönderildi. Ancak harbin kaybedilmesi üzerine 1919’da bin bir zahmetle memlekete döndü. Döner dönmez de babasının yaverlerinden Adapazarlı Hüsnü Paşa’nın kızı Ayşe Andelib Hanım (1902-1980) ile evlendi.


Şehzade ne iş yapabilir?

Halifelik kaldırılıp hânedan sürgün edilince, Nureddin Efendi, süvari mülâzımı (üsteğmeni) rütbesinde iken zevcesi ve lalası Halil Bey ile beraber 23 yaşında sürgüne çıktı. Ardından annesi ve Andelib Hanım’ın biraderi Celâl Bey de mecbur olmadıkları halde Napoli’deki Şehzâde’nin yanına geldiler.


Paraları bitince, annesinin veya zevcesinin mücevherlerini satarak geçindiler. Behice İkbal’in annesi, zaman zaman cüz’î de olsa para göndermekteydi.


Geçim darlığı, zaten hassas olan şehzâdeyi iyice yıprattı. Annesini Napoli’de Celâl Bey’e emanet edip, çalışmak üzere Paris’e ablası Şâdiye Sultan’ın yanına gitti. Ancak münasip bir iş bulamadı. Harbiyeyi bitiren ve mesleği askerlik olan bir Osmanlı şehzâdesi ne iş yapabilir?


Son durak Bobigny

2.Dünya Harbi çıkınca, hayat daha da zorlaştı. Zevcesini alıp, savaşa girmemiş olan İspanya’ya gitmek istedi. Soğuk bir mevsimde, karlar arasında maceralı bir yolculuktan sonra, Andelib Hanım yolda ayağını incitti. Zevcine, “Sen git, beni bırak, bari kendini kurtar” dediyse de, Şehzâde, yolun ilerisinden Kızılhaç ekibini getirip, zevcesini tedavi ettirdi. Paris’e döndüler. Andelib Hanım, Kızılhaç’ın verdiği çorbayla, uzun zamandır ilk defa karnını doyurduğunu anlatırdı.


Zayıf bünyeli Şehzâde seyahatten sonra hastalandı. 2 Haziran 1945’te Paris’te zâtülcenbden vefat etti. Mağrib Müslümanlarına ait olup Fransa’da vefat eden hânedan mensuplarının da defnedildiği Bobigny kabristanındadır.


Ayşe Sultan hatıralarında Nureddin Efendi’nin Halife Abdülmecid Efendi’nin cenâzesini yıkayan üç kişiden biri olduğunu anlatıyor ve, “Bu çocuğun felâketi gözümün önünde cereyan ettiğinden, çektiği mahrumiyete kurban gittiğini gördüğüm için bir kat daha üzülmüştüm. Haremi Andelib Hanım’ı bin güçlükle İstanbul’a gönderebildik” diyor. Behice Hanım, oğlunun vefatını hiç öğrenmedi; hep onun dönüşünü bekledi.


Kabristanın yanında, bir mescid ve küçük bir tekke vardır. Burada Şâzelî dervişleri her hafta cumartesi toplanır. Hayatı hep sıkıntılarla geçmiş olan Şehzâde Nureddin Efendi, burada zikir seslerini dinleyerek son uykusunu uyumaktadır.


Nureddin Efendi,Çok cömertti. İkramları cüz’î kazancını aşardı. Bu sebeple hep sıkıntı içinde yaşadı. Mazbut bir hayatı vardı; genç yaşta evlenmiş; sefahatten uzak durmuştur. Nureddin Efendi ile Andelib Hanım’ın yegâne oğulları Mehmed Bedreddin, Paris’te iken kundakta bakımsızlıktan vefat etti. Başka çocukları olmadı.


MEHMED NÛRİ EFENDİ


  • Osmanlı devletinin son Şeyhülislamıdır. Osmanlı devleti tarihi boyunca gelen şeyhülislamlar arasında isminde NUR ism-i şerîfi olan tek zattır.
  • Ayakta kalmaya çalışan bir İmparatorluğun o çok sıkıntılı, ızdıraplı ve son olduğu henüz iyi bilinmeyen günlerinde Şeyhülislam oldu(1920). Bu makama iki kere geldi ve ikisinde de istifa ederek ayrıldı.
  • Cumhuriyet’in kuruluşundan sonra Mehmed Nûri Efendi’nin kendisine emeklilik maaşı bağlanması için yaptığı müracaat Vekiller Heyeti’nin 18 Ocak 1925 tarihli toplantısında görüşülmüş, Damad Ferid Paşa kabinesinde bulunmuş olanlar hakkında “cevâz-ı istihdam kararı verilmemesine” dair daha önce alınmış olan karar gerekçe gösterilerek ona maaş bağlanmamıştır. Ölümünden sonra Diyanet İşleri reisinin imzasıyla İstanbul Müftülüğü’ne gönderilen 14 Kasım 1927 tarihli bir yazıda, durumları incelenmek suretiyle Mehmed Nûri Efendi’nin muhtaç durumda olan çocuklarına maaş verilmesi istenmekle beraber yine benzer gerekçelerle bundan da bir netice çıkmadığı, bütün başvurularına rağmen kızına da maaş bağlanmadığı anlaşılmaktadır.
  • Mehmed Nûri Efendi hayatının son yıllarını Üsküdar’daki yalısında ilgisizlik ve yalnızlık içinde geçirdi ve 30 Temmuz 1927’de vefat etti.

Verilen misallerden de anlaşılacağı üzere Cenâb-ı Hakk’ın zatına ait isimlerden NUR ism-i şerifini taşıyanların nice sıkıntılara maruz kaldığı aşikârdır. Günümüzde de isimlerinde NUR ismi-i şerifi olanların hayatlarına bakıldığında türlü dert ve sıkıntılara uğradıkları görülecektir. Dolayısıyla bu ism-i şerifin çocuklara verilmemesi ve taşıyanların da isimlerini değiştirmeleri tavsiye olunur.


MUSTAFÂ İSMİ


Peygamber Efendimiz Aleyhisselatü Vesselamın Eshabı(Rızvânullâhi Aleyhim Ecmaîn) , Tâbiîn, Tebei Tâbiîn ve sair bu dinin imamları ve geçmiş alimleri ve önceki büyükleri(Rahimehümullah) zamanlarında, Efendimizin yüce isimlerinden MUSTAFÂ lafz-ı șerîfini kimse isim olarak vermeye itibar etmemiştir. Ancak bu durum Osmanlı Devletinin ortaya çıkmasından sonra değişmiş ve insanlar MUSTAFÂ lafz-ı șerîfini isim olarak vermeye başlamıştır.


MUSTAFÂ lafz-ı șerîfi Hazret-i Hakkın muhtârı(seçtiği) manasına olarak Cenâb-ı Rasûlü Ekrem Sallallâhü Aleyhi ve Sellem Hazretlerine ism-i hâs(hususi isim, ona özgü isim) olduğundan başkasına isim olarak verilmek bir vecihle(sebeple) caiz olmamakla, Allâh-ü Teâlâ'nın hikmetinden MUSTAFÂ isminde olanların zâtında yümn(uğur, bereket, baht, saadet, mutluluk) olmadığı kesin ve iyice edinilmiş tecrübelerdendir.


Hatta Osmanlı Devletinde Osmanoğulları sülalesinden MUSTAFÂ isminde dört nefer Padişâh ortaya çıkıp, her birinin zamanlarında birer gün fetret ve ihtilal meydana gelmiştir. Bu dört Padişahın dönemlerinde meydana gelen sıkıntı ve olayları özet olarak yazacak olursak ;


SULTAN 1. MUSTAFA HAN

  • 1617 de Padişah oldu. Ancak hemen bir yıl sonra 1618’de ihtilal oldu ve tahttan indirildi. Yerine 2. Osman( Genç Osman) padişah oldu.
  • 1622 de ihtilal oldu ve Genç Osman tahttan indirildi. Yerine tekrar 1. Mustafa padişah oldu. Genç Osman isyancılar tarafından şehit edildi. Bu sırada isyancılar kürek mahkûmlarını salıvermişler ve İstanbul’da çeşitli konakları yağma etmişlerdir. Halk evden dışarıya çıkamaz hale gelmiştir.
  • Genç Osman’ı şehit edenlere karşı Halk ve Sipahilerin nefreti gittikçe çoğaldı. Bu nedenle Osmanlı Devletinde iç karışıklık meydana geldi. Trablusşam Beylerbeyi Yusuf Paşa isyan etti. Eyaletinde bulunan yeniçerileri öldürttü. Ardından Erzurum Beylerbeyi Abaza Mehmed Paşa başkaldırarak bölgesinde bulunan yeniçerilerin bir kısmını öldürttü. Bu karışıklıktan istifade eden Lehistan Kazakları 600 civarında gemi ile Osmanlı kıyılarına saldırdı.
  • Döneminde birçok Sadrazam değişikliği yapılmıştır.
  • 1623 de Sultan 1. Mustafa Han ikinci kez tahttan indirildi.

SULTAN 2. MUSTAFA HAN

  • 1695 senesinde Padişah oldu.
  • Azak kalesi Rusların eline geçti, 1696.
  • 1697 senesinde Alman ordusu Zenta’da Osmanlı ordusunu bozguna uğratmıştır.
  • 1698 yılında şehremini baruthanesinde yangın çıktı.
  • 1699 tarihine gelindiğinde Avusturya, Venedik ve Lehistan ile çok ağır şartlı KARLOFÇA ANLAŞMASI imzalandı.
  • Bu anlaşma Kırım Hanlığına da büyük bir darbe oldu. Kırım Hanlığında ve Kuzeyde ciddi huzursuzluklar meydana geldi.
  • Anadolu ve Basra bölgesinde iç karışıklık çıktı. Bazı eşkıyalar türedi.
  • 1703 de 22 bin kişilik asker ve 50 bin kişilik halk topluluğu ile İstanbul da isyan çıktı. Asiler İstanbul’u ele geçirdiler. Tarihte ‘Edirne Vakası’ olarak bilinen bu ayaklanma ile Sultan 2. Mustafa Han tahttan indirildi.

SULTAN 3. MUSTAFA HAN

  • Patrona Halil İsyanı’yla tahttan indirilen babası III. Ahmed ile birlikte Topkapı Sarayı’nın Kafes Kasrı’na kapatıldı. Bu sırada on üç yaşındaydı. Ömrünün 27 yılı burada geçti.
  • 1757 yılında Padişah oldu.
  • 22 Mayıs 1766 senesinde Büyük İstanbul Depremi meydana geldi. Camilerde dâhil olmak üzere birçok bina yıkılmış ve 4 bin civarında insan ölmüştür.
  • Ruslar Lehistanı işgal etti.
  • Osmanlı donanması 6/7 Temmuz 1770 gecesi Çeşmede Ruslar tarafından bir gemi hariç olmak üzere tamamen yakılmıştır. Yanan donanmada ki patlamalar o kadar şiddetli olmuştur ki infilak sesleri Atina’dan bile duyulmuştur. Bu hadise Tarihe ‘Çeşme Faciası’ olarak geçmiştir.
  • Kartal sahrasında Ruslar Osmanlı ordusunu bozguna uğrattı. 50 bin kişilik Osmanlı ordusunu kılıçtan geçirdi. Daha sonra Ruslar İbreil, Bender, Akkerman, Kili, İsmail ve Bükreş kalelerini sıra ile işgal ettiler. Ruslar muhasara sırası çok kayıp verdikleri Berder kalesinde kadın ve çocukları katledip evleri yaktılar.
  • Osmanlı - Rus harbini kazanan Ruslar daha sonra Kırıma 90 bin kişilik büyük bir ordu ile saldırarak Kırımı işgal ettiler.
  • Büyük bir Türk şehri olan Babadağı Rusların eline geçti.
  • Mısırda karışıklık çıktı. Belediye reisi olan Cin Ali Bey Rusların propagandası ile sultanlığını ilan etti.
  • 1774 de Sultan 3. Mustafa Han vefat etti.

SULTAN 4. MUSTAFA HAN

  • Rumeli Kavağı’nda Kabakçı Mustafa’nın sevk ve idaresinde ayaklanan yamaklar Sultan 3. Selim Han’ı tahttan indirerek Sultan 4. Mustafa Han’ı 29 Mayıs 1807’de sultan ilan ettiler.
  • İstanbul’daki isyan, Rus cephesindeki ordunun disiplini bozdu.Osmanlı Devleti’nin ve ordunun bu sıkıntılı durumundan faydalanan Ruslar, bazı kaleleri ele geçirdiler.
  • 29 Mayıs 1807 – 28 Temmuz 1808 siyasi istikrarsızlık ve darbelerle geçti. Kabakçı Mustafa İsyanına katılan ve Sultan 4. Mustafa’yı padişah yapan ihtilalcılar yeni padişahla anlaşma yaptılar.‘’ Sen bizim canımıza dokunma, biz de senin idarene karışmayalım’’ dediler. Fakat sözlerinde durmadılar. Pek çok devlet adamını öldürdüler. Bir kısmını da tehditle İstanbul’dan uzaklaştırdılar. İstanbul’dan uzaklaştırılan bazı devlet adamları Rusçuk’ta Alemdar Mustafa Paşa’nın yanına gittiler. Buradan İstanbul’a bir ordu ile yürümeyi ve İstanbul’daki ihtilalcıları temizlemeyi planladılar. Bu fikirlerini Padişah 4. Mustafa’ya da gizlice bildirdiler. Padişah bunu kabul etti. Alemdar Mustafa Paşa Rusçuk’tan yola çıktı. Edirne’ye uğrayarak sadrazamı da ikna etti ve birlikte İstanbul’a yürüdüler. Kabakçı Mustafa öldürüldü, sonra diğer asiler temizlendi.
    Sadrazam Çelebi Mustafa Paşa Alemdar Mustafa Paşa’ya, işinin bittiğini ve Rusçuk’a geri dönmesi gerektiğini söyledi. Alemdar bunu kabul etmeyerek Sultan 3. Selim’i yeniden padişah yapmak için Topkapı Sarayı’na yürüdü. Sultan 4. Mustafa Han bu esnada zorbaların baskısı ile 3. Selim ve Sultan Mahmud’un öldürülmesi için ferman çıkarttı ve tahttan çekilmek istemediğini Alemdar’a bildirdi. Bunun üzerine Alemdar zor kullanmaya karar verdi. Saray kapısı kırılmaya başlandı.
    Zorbalar kendi dairesinde ibadetle meşgul olan Sultan Selim’i alçakça saldırarak öldürdüler. Sultan 2. Mahmud han ise saray kalfalarından biri tarafından gizlenerek kurtuldu. Alemdar Mustafa Paşa Sultan 3. Selim’in cesedini görünce Sultan 2. Mahmud’u aradı ve hemen ona biat ederek ayaklarına kapandı. Sultan 2. Mahmud padişah oldu. Sultan 4. Mustafa tahttan indirildi.
  • Bu defada Sultan 2. Mahmud Han’a karşı olanlar ayaklandılar.
  • 17 Kasım 1808 de Sultan 4. Mustafa Han idam edildi.

Görüleceği üzere Sultan Mustafa Han’lar zamanlarında Osmanlı Devletinde çok ciddi sıkıntılar meydana gelmiştir.


Bunun gibi MUSTAFA isminde gelen Sadrazamların evveli olan maktul Koca Mustafa Paşadan(1512) tâ binikiyüzyirmiüç(1808) senesinde sadrazam olan Alemdar Mustafa Paşaya gelinceye dek Hasebe'l Kader Sadâret(Başbakanlık) makamına gelen MUSTAFÂ paşalar zamanlarında türlü türlü ender görülen vakıalar meydana gelmiştir.


Mustafa İsm-i şerifinde olan tecrübeleri kuvvetlendirmek için vaki olan garip tesadüflerden biri de şöyledir; 1807 senesinde cülus(tahta geçme) ile 1808 de hal olunan Sultan 4. MUSTAFA Han padişah iken huzurda kaymakam teşrifatı lakabıyla mulakkab MUSTAFA Paşa ve kethüda Bursevi MUSTAFA Efendi orduy-u hümayunda Sadrazam Çelebi MUSTAFA Paşa ve orduda kethüda MUSTAFA Refik efendi bulunup, bunların zamanlarında ordu seraskeri(başkomutanı) bulunan Alemdar MUSTAFA Paşa ortaya çıkarak, Sultan 4. MUSTAFA Han tahtan indirilmiștir. Daha sonra Alemdar Mustafa Paşa dahi asilerle mücadele esnasında Baruthaneyi havaya uçurarak, bu patlamada kendisiyle beraber beş yüz civarında asiyi öldürmüştür.


Bu ve benzeri hadiselerden de anlaşılacağı gibi, Mustafa isminde gelen Paşalar döneminde Devletin kendisinin ve Allâh-ü Teâlâ’nın kullarının zararlara ve kederlere maruz olageldiği tarih kitaplarında görülmektedir. Tarihte meydana gelen bu tecrübelerle beraber günümüzde MUSTAFA ismini taşıyanların hayatlarına nazar edildiğinde çok ciddi sıkıntı, dert ve sorunlarla karşı karşıya kaldıkları görülecektir.


Dolayısıyla MUSTAFA ism-i şerifi Peygamber Efendimizin hususi ismi olduğu için çocuklara verilmemesi gerekir. İsmi MUSTAFA olanların da isimlerini değiştirmeleri tavsiye olunur.


MUHAMMED ism-i şerîfi mutlak olarak memdûh(övülmüş) manasına olup, onu isim olarak almada ve isimlendirmede sakınca bulunmamaktadır. MUSTAFÂ ism-i șerîfine benzer değildir. Burada akla soru gelmesin.